Cilt: 17 - Sayı: 1

ZEITSCHRIFT FÜR DIE WELT DER TÜRKEN

Son Sayı: Nisan 2025

Makaleler

Alphonse Mingana tarafından İngiltere Manchester’de bulunan Doğu Türkçesi el yazmasının ilim alemine tanıtıldığı 1915’ten beri bu çeviriler üzerine pek çok yerli ve yabancı araştırmacı söz söylemiştir. Nüsha tavsifi şeklinde başlayan çalışmalar Wilhelm Barthold ile birlikte tavsif-tahlil niteliğinde devam etmiştir. 1927 yılı ise ilk kez Türkiye kütüphanelerindeki el yazması Kuran çevirilerinin varlığından ilk kez haberdar olduğumuz tarihtir. Bu tarihten sonra yabancı Türkologların tavsif-tahlil nitelikli çalışmalarına yerli araştırmacıların çalışmaları katılmaya başlamıştır. 1943’teki bir mezuniyet tezi hariç, 1950’li yıllardan itibaren de mukayeseli metin yayınları başlamıştır. Bu çalışmada, başlangıçtan itibaren yapılmış olan tavsif-tahlil nitelikli çalışmalardan hareketle Türkçe Kuran çevirileri tasnif edilmiştir. Ayrıca ilk Türkçe Kuran çevirisi sorunsalına, nüshaların ayniyeti ve sayısı meselesine de değinilmiştir. Neticede ortaya çıkan bilgiler tablolaştırılarak sayıları gitikçe arttığı için numaralandırma sistemine gidilen Köktürk bengütaşları gibi, kaynaklarda belirtilen ve henüz belirtilmeyenlerle birlikte Türkiye kütüphanelerinde oldukça fazla sayıda bulunan el yazması Türkçe Kuran çevirileri şehir isimleri ile birlikte numaralandırılmak suretiyle bir sistem dahilinde “Türkçe Kuran Çevirileri Kataloğu” örneği oluşturulmuştur.

Makalede Oğuz kelimesinin etimolojisi Ercilasun’un “Basamak Teorisi” önerisi kapsamında tartışılıp analiz edilmiştir. Araştırma sadece Oğuz kelimesi üzerine değil ok, ogul, oguş, öküz kelimelerinin ve eklerinin de etimolojik boşluğunu doldurmak üzere yapılmıştır. İlk aşamada etimolojik değerlendirme için teorinin ilk dört basamağı kullanılmış Oğuz etnoniminin kök dile ait bir kelime olduğu savunulmuştur. Yansıma kökler dünya dillerinde farklı fonetik ve morfolojik şekillerde olsalar bile benzer yazımsal ve görsel biçimlere sahip olabilecekleri çıkarımında bulunulmuştur. Tartışma bölümünde Oğuz kelimesinin ortaya çıkışı, ok, ogul, oguş, öküz kelimeleriyle bağlantısı, kelimelerin ve eklerin Göktürk yazı sistemindeki grafemsel yapıları, diğer dillerle karşılaştırmaları, kök ve eklerin fonetik, morfolojik ve semantik açılardan değerlendirilmesi yapılmıştır. Eklerin incelenmesinde mevcut kanıtların fazlalığı ve basamak teorisindeki ilk üç ses grubundan dolayı Altay dillerindeki zetasizm ve sigmatizm düşüncesi tarafımca kabul edilmiştir. Sonuç bölümünde Oğuz kelimesinin kökeni, tarihȋ varyant ve türevlerinin morfolojik, semantik ve kültürel açıklaması yapılarak önerilerde bulunulmuştur.

The literary monuments created by Turkish poets and writers in the medieval period are valuable sourJas that reflect not only the structure of the language but also the social, cultural, and intellectual conditions of the era. The study of these monuments provides deep insights into the historical development of Turkic languages. The article examines the loanwords used in the language of the Jamshid and Khurshid masnavi, written in the 15th Jantury. The Arabic and Persian loanwords found in the dictionary of the Jamshid and Khurshid epic reflect the cultural and linguistic environment of the period, and the analysis of this corpus of loanwords is particularly important for understanding the development of Oghuz Turkish. The study demonstrates that some of these terms, adopted as part of the language development and integration process, have become an inseparable part of the core vocabulary of Turkish languages, including Azerbaijani Turkish. These words are terms that have become ingrained through the evolution of the language and social interactions, regularly used in both spoken and written forms, and have become an inseparable component of modern language. On the other hand, some words have persisted only in the language of classical literary works, and over time, national words have replaced them, influencing the evolution of the language. As a result, these words have lost their old forms and have been replaced by synonyms in the modern language lexicon, eventually falling out of use.

Günümüzde edebiyat, kültür, spor, çocuk, tarih, bilim, sağlık gibi farklı alanlarda çıkan çeşitli dergiler bulunmaktadır. Çocuk dergileri bu dergi türlerinden biri olup çocuklara eğitici ve eğlendirici içerikler sunmaktadır. Çocuk dergileri ilk olarak 18. yüzyılın ortalarında İngiltere’de yayımlanmış; 19. yüzyılın sonlarında ise Amerika ve diğer Avrupa ülkelerinde de büyük bir rağbet görmüştür. 19. yüzyılda çocuk dergiciliği yayınlarında büyük bir ilerleme kaydedilmiş ve bu ilerleme günümüze kadar da devam etmiştir. Irak’ta ise ilk çocuk dergisi 20. yüzyılın ortalarında Arapça olarak yayımlanmış; ardından farklı etnik grupların kullandıkları dillere özgün dergiler yayımlanmaya başlamıştır. Bu dergiler, çocuk yaş gruplarına uygun tasarlanmakta ve çocukların dil, kültür, düşünce ve sosyal gelişimlerine katkı sağlamaktadır 2017 yılında ise Irak Kürt Bölgesel Yönetiminde Teba Medya Grubunun bünyesi altında Türkçe ‘‘Teba Çocuk Dergisi’’ yayımlanmaya başlamıştır. Bu çalışmada, IKBY’de yayımlanan ve 15 sayıdan oluşan ‘‘Teba Çocuk Dergisi’nin’’ içerik ve yapısal özelliklerinin çocuklarda okul öncesi eğitim, dil eğitimi ve çocuk eğitimi üzerine olan uygunluğu hakkında inceleme yapılmıştır. Çalışmada nitel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Veriler, nitel veri toplama tekniklerinden olan görüşme ve doküman analizi tekniği aracılığı ile toplanmıştır. Yapılan çalışma sonucunda derginin yapısal ve içerik özelliklerinin okul öncesi eğitim ve dil eğitimi açısından hedef çocuk yaş grubu için uygun olduğu değerlendirilmiştir.

Türk halk müziğinin icrasında söz ile yeterince anlatılamayan ve notaya aktarılamayan adına tavır veya üslûp da denilen icra özellikleri, yörelerin müzikal anlamda parmak izi gibidir. İcra edilen bir eserin hangi bölgeye hangi şehre hatta hangi ilçeye ait olduğunu tanıtan ve kimlik görevi gören unsur; icradaki söz, ya da makamsal yapıdan daha ziyade söz veya nota ile ifade edilemeyen icra özellikleridir. Erzincan’in Eğin ilçesi de bu özel icra biçimine sahiptir. Eğin/Kemaliye gurbet türkülerinin adeta başkentidir. Türk halk müziği icra özellikleri bakımından bağlı olduğu ilin önüne geçmiş önemli merkezlerden birisidir. Eğin türkülerinin en karakteristik özellikleri yörede “Elagözlü” veya “Eğin Elagözlüsü” denilen daha çok gurbet üzerine söylenen manilerde ve bu manilerin uzun hava şeklindeki icra biçimlerinde görülebilir. Fakat yörede “Ela Gözlü”  ifadesi sadece şiir yapısını değil aynı zamanda çalmayı ve söylemeyi de içine alan tavır veya üslûp anlamında da kullanılmaktadır.  Bu havaların klarnet, dilli kaval ve ses ile yapılan icralarında görülen karar veya güçlü sese doğru arka arkaya yapılan büyük veya küçük ikili çarpma sesler ise Elagözlü icrasının en belirgin üslûp özelliğidir. Eğin insanının yaşadığı zorlukların ve ezikliğinin bu icra biçiminde somutlaştığı düşünülebilir. Bu uzun havalar birbirine çok benzer iki farklı ezgi kalıbına değişik mani dörtlüklerinin eklenmesi ile icra edilmektedir.

Günümüz tasarımları, yapay zekânın izlerini taşıyan ve mükemmele yakın çizgilere sahip ürünlere dönüşmeye başlamıştır. Bu tasarımlar fazlasıyla robotik ve duygudan yoksun olup genellikle de mekanik tasarımlardır. Bu durum ticari ürün tasarımlarında kabul edilebilir ancak sanatsal tasarımlarda hikâyesi olmayan, duygu barındırmayan bu çalışmaların insana dokunması mümkün değildir. Geçmişten günümüze tüm sanat eserlerinde de insana dokunan yaşanmış hayat hikâyelerini görmek mümkündür. Bu eserler farklı toplumların geleneklerinde farklı ürünlerde hayat bulmuş, bazıları günümüze kadar gelmiş bazıları ise kaybolup gitmiştir. Türk toplumu bu anlamda köklü bir geleneksel yapıya sahip olup hem el işlemelerinde hem de kültürel bağlamda çok derin kökleri olan bir medeniyettir. Özellikle kadınlarımızın duygularını yansıtan el işlemelerinin günümüzde de yaşatılması oldukça önemlidir. Bu çalışmada da geleneksel işlemeler arasında yer alan nakış, kanaviçe ve tezhip gibi geleneksel el sanatlarımızın yaşatılarak gelecek nesillere aktarılması ve geleneklerimizin sürdürülebilirliğine katkı sağlanması amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda geleneksel el işlemeleri olan tezhip, kanaviçe ve nakıştan çantalar üretilmiştir. Çalışmayla Türk el işlemelerinin farklı bir bakış açısıyla çantaya uyarlanması ve yaşatılması hedeflenmiştir. Kadınlarımızın duygularının göz nuru el işlemeleri ile tasarlanan çantalarda yaşatılmasının oldukça önemli olduğu açıktır. Çünkü el sanatlarının gelenekten geleceğe aktarılması ancak sürdürülebilir bir tasarım düşüncesi ile gerçekleşebilir.

Türkler gelenek ve göreneklerine bağlı bir millet olarak Orta Asya kültürüyle birlikte İslamiyet’i kabul ettikten sonra da eski geleneklerini inançlarıyla bağdaştırarak sürdürmeye çalışmışlardır. Kültürümüzü yansıtan el sanatları günlük ihtiyaç ve sosyal hayatın gereksinimi olarak doğmuş, malzeme, teknik, üretim, kullanım alanları yönünden oldukça zengin bir çeşitliliğe sahiptir. Yapılan ürünlerdeki bu çeşitlilik ve süsleme unsurları, sanatçının ve ustanın yeteneğiyle birleşince farklı özelliklere sahip ürünlere dönüşmektedir. Bu ürünler üzerinde kullanılan bitkisel motiflerden biri olan Lale, Osmanlı İmparatorluğu döneminde, saray bahçelerinin en önemli süs bitkisi ve sanat alanlarının da süsleme motifi olarak önem kazanmış ve bu dönem “Lale Devri” olarak tarihe geçmiştir. Birçok çeşidi ve renkleriyle farklı anlamlar yüklenen lale ve lale motifi, süsleme ve süslenme unsuru olarak Türk kadınının yeteneğiyle birleşince birbirinden farklı tekniklerle yapılan oya örnekleri bu çalışmanın amacını ve önemini ortaya koymaktadır. Bir tekstil ürününün kenarına veya kendisi bir süsleme unsuru olarak farklı kalınlıklarda ipliklerle iki ve üç boyutlu yapılan oyaların çeşitliliği zengin bir kültürü işaret etmektedir. Böylesi zengin oya örneklerinin geçmişte kadınların duygularını ifade etmede iletişim aracı olarak yazma kenarlarını süslerken günümüzde farklı tasarımlarla yeni kullanım alanları yaratıldığı görülmektedir. Yapılan eski ve yeni çalışmalarla oya ve oya örücülüğünün geleneksel anlamda kadınlar tarafından sürdürüldüğünü göstermektedir.

İnsanlık tarihinde köklü bir geçmişi olan sanat bireysel olduğu kadar toplumsal da bir ifade biçimidir. Çağdaş Türk resminde sanatçılar, geleneksel ve mitolojik imgeleri çağdaş anlatımlarla birleştirerek eserlerine yansıtmaktadır. Bu çalışmada, Türk sanatında köklü bir geçmişe sahip olan kuş figürü, özellikle Hüseyin Elmas’ın eserlerinde güvercin figürünün kullanım biçimi üzerinden incelenmektedir. Araştırmanın amacı, sanatçının güvercin figürüne yüklediği sembolik anlamları ve bu figürün çağdaş Türk resmindeki yansımalarını analiz etmektir. Çalışmada ikonografik analiz yöntemi kullanılarak Elmas’ın eserlerinde güvercin figürünün kompozisyon içindeki rolü, renk, form ve anlam bağlamında ele alınmıştır. Ayrıca, sanatçının resimlerinde geleneksel ve modern unsurlar arasındaki ilişki değerlendirilmiştir. Araştırma bulguları, Elmas’ın güvercin figürünü estetik bir unsur olarak kullandığını göstermektedir. Bunun yanı sıra, sanatçının güvercin figürünü geçmiş ile günümüz arasında bir bağ kuran sembolik bir araç olarak da değerlendirdiği belirlenmiştir. Sanatçının eserlerinde güvercin figürleri, barış, özgürlük, saflık ve ruhsal dönüşüm gibi anlamlar taşıyarak izleyiciye derin bir anlatım sunmaktadır.

Günümüzde turizm, istihdam ve gelir kaynağı oluşturmak, bölgeler/yöreler arasındaki eşitsizlikleri ortadan kaldırmak adına büyük önem taşımaktadır. Turizmde seyahat alışkanlıklarının değişmesi, artan hareketlilik yalnızca dinlenme ve eğlence amaçlı seyahatlerle sınırlı kalmayıp, doğal, tarihi, kültürel ve diğer alternatif deneyimlerin arayışıyla da ilişkilendirilmektedir. Çalışmada Kahramanmaraş’ın Türkoğlu ilçesinin asrın felaketi sonrasında doğal ve beşerî kaynakların alternatif turizm açısından stratejik olarak değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Türkoğlu, geçmişten günümüze pek çok kadim medeniyete ev sahipliği yapmış önemli yolların kavşak noktasında bulunmaktadır. Arazi çalışmaları sonucunda ilçenin sahip olduğu yeryüzü şekilleri, iklimi, hidrografik yapısı, bitki örtüsü doğal turizm çekiciliklerini oluştururken, zengin tarihi ve kültürel değerleri önemli beşerî çekicilikleri oluşturduğu belirlenmiştir. Karayolu, demiryolu ve havayolu ulaşım imkânlarının varlığı da ilçede turizmin gelişmesi açısından avantaj sağlamaktadır. Yaylacılık faaliyetleri, Gavur gölü bataklığı, Kadıoğlu çiftliği, kaleler, höyükler, geleneksel atlı okçuluk, festivaller ve şenlikler, yöresel yemekler ilçede öne çıkan turizm ögeleridir. Bu potansiyel kaynaklara bağlı olarak doğa/ kamp turizmi, kırsal turizm, eko- turizm, ornito turizmi, yaban hayatı turizmi, trekking, sportif olta balıkçılığı, çiftlik turizmi, hüzün turizmi, kültür turizmi, spor turizmi, etkinlik ve festival turizmi, yaratıcı turizm türleri ilçede geliştirilebilecek turizm aktiviteleri olarak değerlendirilebilecek ve deprem yaraları turizm sayesinde bir nebze sarılabilecektir.

Kültürlerarası özellik taşıyan bu çalışmada, Türkiye ve Almanya (Bavyera)’da uygulanmakta olan ilkokul müzik dersleri, değerler eğitimi bakımlarından incelenmiş ve karşılaştırılmıştır. İki ülkenin, müzik dersiyle öğrencilere kazandırmak istediği değerlerin tespiti amaçlanmış ve bu amaçla Türkiye ve Almanya (Bavyera) ilkokul müzik dersi öğretim programları ve ders kitaplarındaki şarkılar, değerler eğitimine ilişkin unsurlar bakımından incelenmiş ve karşılaştırılmıştır. Öncelikle iki ülkenin öğretim programında yer alan değerler belirlenmiş ardından bu değerlerin ders kitaplarındaki şarkılarda işlenme durumları tespit edilmiş ve birbirleriyle karşılaştırılmıştır. Araştırmanın yürütülmesinde; karşılaştırma yoluyla ilişki saptamaya dayalı genel tarama özelliği taşıyan ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır. Türkiye’de ve Almanya (Bavyera)’da ilkokul müzik dersinde yer alan değerler sayısal olarak gruplandırılmış ve birbirleriyle karşılaştırılarak sonuç ve önerilere yer verilmiştir. Yapılan inceleme sonucunda Türkiye’de müzik öğretim programında yer alan 10 değerin 6’sının, Almanya (Bavyera)’da ise öğretim programında yer alan 14 değerin 7’sinin şarkılarda işlendiği tespit edilmiştir. İki ülkede de ilkokul müzik dersinde program bazında önemsenen ve üstünde durulan değerlerin benzerlik gösterdiği gözlemlenirken, buna karşılık ders kitaplarındaki şarkılar bazında önemsenen, üstünde durulan değerlerin farklılaştığı gözlemlenmiştir. Değerlerin şarkılarda işlenme durumları açısından Türkiye’nin, programda yer alan değerleri, ders kitaplarındaki şarkılarda Almanya’ya göre daha yoğun işlendiği anlaşılmıştır.