Cilt: 16 - Sayı: 1
ZEITSCHRIFT FÜR DIE WELT DER TÜRKEN
Makaleler
Bu çalışmada Çağatay Türkçesinin son döneminde yazılan Misbâhu’l-Envâr adlı eserdeki “ammâ” edatının farklı iki işlevi ele alınmıştır. Bunlar “zıtlığı kuvvetlendirme” ve “ayrıca/bunun yanı sıra” işlevleridir. “ammâ/ama” edatı Genel Türkçede “fakat, lakin, ancak” anlamlarında zıtlık işlevli bağlama edatı olarak kullanılmaktadır. Başka bir deyişle iki cümleyi zıtlık işleviyle birbirine bağlamaktadır. “ammâ” edatından sonraki cümlenin anlamı, birinci cümleyle zıtlık içermektedir. Kelime esasen Arapça kökenli olup Arapçada da Türkçede olduğu gibi “fakat, diğer taraftan, bununla beraber” anlamlarında yine zıtlık işleviyle kullanılmaktadır. Edatın Çağatay Türkçesinin son döneminde yazılan Misbâhu’l-Envâr’da bu temel zıtlık işlevinin yanı sıra “olumsuz anlamı pekiştirme” ve “ayrıca/bunun yanı sıra” işlevlerinde de kullanıldığı görülmüştür. “ayrıca/bunun yanı sıra” işlevi özellikle edattan önceki cümlenin anlamını tamamlayıcı veya o anlamı bütünleyici ek bir bilgi verilmek istendiğinde ortaya çıkmaktadır.
“ammâ” edatı Misbâhu’l-Envâr’da 51 kez kullanılmış olup bunun 5’i “ayrıca/bunun yanı sıra”, 1’i “olumsuz anlamı pekiştirme” işlevlerindedir. Eserde “ammâ” edatının 45 yerde zıtlık işlevinde kullanıldığı görülmüştür. Bu durum edatın, eserde ağırlıklı olarak zıtlık işleviyle kullanıldığını gösterir. Ancak edatın Çağatay Türkçesinin Taşkent ağzıyla yazılan Misbâhu’l-Envâr’da bu temel işlevin yanı sıra bununla taban tabana zıt “ayrıca/bunun yanı sıra” anlamında koşutluk ilgisi kurduğu, olumsuz anlamı pekiştirici bir görev üstlendiği de görülür.
In Divanu lugat-it-turk vocabulary live colloquial speech of various Turkic tribes who lived in the Karakhanid state and family lexicon used in the first old Turkic literary language have significant place. In this article, the words of family lexicon related to household items names used in the process of cooking are discussed. In order to investigate these words’ formation and development stages we focused on the encyclopedic work created by the great genius of Mahmud Koshgari. The discovery of the technology of smelting iron ore by the Turkic peoples was considered an extraordinary event in the human society, and it had an important and positive significance in the radical change of the people's lifestyle and in the step forward. As a result, people had the opportunity to hunt wild animals, make and prepare weapons and armor, which are very necessary for fighting off raids, as well as tools and equipment for daily living. The names of the kitchen items used in cooking, recorded in Divanu lugat-it-turk, indicate that the national culture and household lifestyle of the ancestors was at a very high level.
Yaratana yalvarma, yardım dileme, yakın olma isteğinden doğan dua, insanoğlunun eksiklerini telafi etmek, isteklerini dile dökmek için kullandığı bir araçtır. Kişi ve yaratıcı arasında bağ kurulmasında vazife gören dua, kişinin her an yaratıcı ile iletişim kurma vesilesidir. Böylece birey ruhsal, fiziksel ve zihinsel açıdan rahatlama hisseder. Yapılan her dua aynı zamanda ibadetin özüdür. İbadetin edebiyatla buluştuğu noktalardan biri de dua mecmualarıdır. Konusu dua olan bu mecmualara milletimiz çok rağbet göstermiş, Türk edebiyatının farklı dönemlerinde manzum ve mensur olarak kaleme alınmıştır.Bunlardan biri de üzerinde çalışma yaptığımız ve makalemize konu olan Vatikan Devlet Kütüphanesi Türkçe Eserler Kataloğu, Vaticana turc 4 numarada kayıtlı dua mecmuasıdır. Onlarca duayı ihtiva eden bir dua mecmuanın önce tanıtımı yapılacak. Ardından bu dua mecmuasında yer alan Hāzā Şerḥ-i Du‘ā-yı ẜıżır İlyās, Şerḥ-i Du‘ā-yı İsm-i Āẓam ve Şerh-i Mührü’l-Nübüvvet Ṣallallahu duaları transkribe edilerek dualar günümüz Türkçesine aktarılacaktır.
Dil araştırmaları bakımından oldukça mühim olan ağız çalışmaları günümüzde günlük konuşma dilini ve sahip olduğu toplumun sözvarlığını ortaya çıkarmada kullanılan önemli bir kaynaktır. Bu çalışmada Balkan Türk Ağızları Sözlüğü’nde bulunan “çingene” ile ilintili kavramlar üzerinde durulmuştur. Aynı zamanda çalışmada Türkiye Türkçesi Ağızları ve Trakya Ağızları Sözlüğü'de taranmıştır. Çingeneler dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Balkanlarda da değişik adlarla anılmaktadırlar. Balkan Türk Ağızları sözlüğünde yapılan taramalarda bu adlandırmaların dilbilgisel olarak karşılıkları ve yöresel ağızlardaki kullanımları tespit edilmeye çalışılmıştır. Yapılan incelemeler neticesinde çingene ismine karşılık gelen 23 kavram saptanmıştır. Bunun dışında sözlükte çingenelerin göçebe yaşam biçimini tanımlayan, fiziksel özelliklerini ve mesleklerini ifade etmede kullanılan 43 kavrama rastlanmıştır. Bu kavramlardan bazıları çingenelerle alakalı olumsuz anlamlar içerirken bazıları da onların fiziksel özellikleri ya da tarihleri ile ilgili olumlu yargılar barındırmaktadır. Bunun yanında tespit edilen çoğu kavramın Türkiye Türkçesi ağızlarındaki kullanımlarla benzer olduğu görülmüştür. Benzer kavramların dışında kalan diğer kullanımlar ise Balkanlara has kullanımlardır. Bu çalışma tarihsel süreçte gerek yaşam biçimleri gerek dilleri gerekse fiziksel özellikleri bakımından toplumun merakını uyandıran çingenelerin Balkan Türk ağızlarında ne şekilde ifade edildiklerini göstermesi bakımından oldukça faydalı olacaktır.
Dil, insan topluluklarının iletişim kurmalarını sağlayan temel bir araçtır. Bir dili öğrenmek, sadece kelimeleri ve dilbilgisini öğrenmekten daha fazlasını gerektirmektedir. Dilin karmaşık yapısı, kültürel bağlamı, sembollerle dolu olan görsel ve işitsel ifadeleri, dil öğrenimini derinlemesine bir deneyim haline getirmektedir. Bu nedenle, dil öğrenimi ve dilin semiotik yönü arasındaki ilişkiyi anlamak, dil öğrenme süreçlerini zenginleştirebilir. Özellikle bir dile ait metinlerin sadece cümlelerden oluşmuş bir yapı olarak görülemeyeceği metinlerin yapı ve içerdikleri bilgi boyutunun yanı sıra metnin gönderimde bulunduğu kültürel boyutun da yabancılara Türkçe öğretiminde oluşturulmuş metinlerde dikkat edilmesi gereken özellikler arasında yer alması gerekmektedir. Bu makalede de, Rus kültür göstergebilimci Yuri Lotman'ın "Göstergeküresi" kavramını ele alınmış ve bu kavramın Yabancılara Türkçe öğretimi üzerindeki rolü incelenmiştir. Lotman'ın göstergebilimsel yaklaşımı, dil öğrenimi alanında yeni bir perspektif sunmakta ve dilin sadece sözcüklerin ötesinde derin anlamlar içerdiğini vurgulamaktadır.
Çalışmanın amacı, konuları bakımından birbirine benzerlik gösteren Kurnaz Petır ve Nasreddin Hoca fıkralarının ortak ve farklı yönleri açısından incelenmesidir. Kurnaz Petır ve Nasreddin Hoca gibi millî bir kimlik kazanmış iki önemli fıkra tipine bağlı olarak anlatılan fıkralarda bulunan benzerliklerin ve farklılıkların irdelenmesi, yüzyıllar boyunca aynı coğrafyayı paylaşmış iki halkın karşılıklı olarak almış olduğu etkilerin ortaya konması bakımından önemlidir. Çalışmada metin merkezli tasnif yöntemi ve karşılaştırma yöntemi kullanılmıştır. Aynı zamanda MAXQDA Nitel Veri Analizi Programından yararlanılmış, programdan elde edilen analizler çalışmada kullanılmıştır. Kurnaz Petır ve Nasreddin Hoca fıkraları konuları bakımından değerlendirildiğinde, fıkraların odak noktasının sosyal hayatın içinde kurulan ilişkiler ve bu ilişkilerden doğan çarpıklıklar olduğu görülmektedir. Bunun yanı sıra, Kurnaz Petır ve Nasreddin Hoca fıkraları arasında konuları bakımından birbirine benzerlik gösteren fıkralar karşılaştırıldığında, pek çok ortak ve farklı unsurun bulunduğu belirlenmiştir. Birbirine benzer gelişen giriş bölümlerinin ardından gelişme ve sonuç bölümlerinin farklı seyrettiği fıkralara rastlanmıştır. Aynı zamanda eleştirilen davranışın ve ana fikrin benzer özellikler göstermesine rağmen çeşitli boyutlarda farklılıkların yer aldığı fıkralar tespit edilmiştir.
Özet
Batı’nın, tarih boyunca siyasi, kültürel ve ekonomik alanda hegemonya kurma çabası, batı dışı toplumları ötekileştirme ve kendini merkezde konumlandırma eğilimi şeklinde gerçekleşmiştir. Bu durum, Batı'nın kendini gelişmiş, ileri diğer toplumları ise geri, ilkel olarak görmesiyle somutlaştırılmıştır. Batının batı dışı toplumlar üzerinde kurmaya çalıştığı hegemonya ve üstünlük ilişkisi Oryantalizm ile güç kazanmış ve zamanla batı dışı toplumlarda Oksidentalizmin gelişmesine uygun ortam hazırlamıştır.
Doğu’ya Batı perspektifiyle bakma anlamına gelen Oryantalizm ve Batı’ya Doğu perspektifiyle bakma anlamına gelen Oksidentalizm kavramları, Doğu-Batı ilişkilerinin yönü açısından önem arz etmektedir. Oryantalizm ve Oksidentalizm kavramlarıı zaman içinde farklı anlamlar kazanmış bu da oryantalizm ve oksidentalizmin sınırlarında değişmelere neden olmuştur.
Bu çalışmada amaç, Coğrafya biliminin temel prensipleri çerçevesinde Oryantalizm ve Oksidentalizmin alanını, sınırlarını ve farklı coğrafyalarda yansımalarını tespit etmektir. Bu amaç doğrultusunda açıklayıcı eleştiri yöntemi tercih edilmiştir. Ayrıca Coğrafi Bilgi Sistemleri programı aracığıyla Oryantalizm ve Oksidentalizmin coğrafi sınırları mekânla ilişkilendirilerek somut hale getirilmiştir.
Anahtar kelimeler: Oryantalizm, Oksidentalizm, coğrafi sınırlar ve farklı coğrafyalar
Bu çalışmada, Yeşilyurt (Malatya) İlçe’sindeki 2000-2020 yılları arasındaki arazi kullanımı ve arazi örtüsündeki değişimin açıklanması amaçlanmıştır.Yeşilyurt İlçe’sinde meydana gelen bu değişim CORİNE veri setinden faydalanılmış, arazi yerinden gözlemler yapılmış, yerel kamu kurum ve kuruluşlardan ilgili veriler temin edilmiştir. Elde edilen veriler Coğrafi Bilgi Sistemleri kullanılarak ilgili analiz yapılmıştır. 2000-2020 yılları arasında Yeşilyurt (Malatya) İlçe’sinde genel olarak tarım ve orman alanları bakımından büyük değişimler göstermiştir. 2000 yılında 192613.22 ha olan orman alanları, 2010 yılında 50571,87 ha, 2020 yılında 50467,07 ha azalış gözlenmiştir.İlçe arazisi üzerinde en büyük değişim ise 2000-2020 yılları arasındaki dönemde yaşanmıştır. Bu 20 yıllık süreçte orman alanlarında 142146.15 ha, tarım alanlarında ise 115494.6 ha alan bir azalış söz konusu iken, yapay yüzeylerde ise bir artış gözlenmiştir. En az değişim 2010-2020 yıllarını içine alan dönemde yaşanmıştır. Ayrıca bu çalışma CORİNE veri setlerinin ve coğrafi bilgi sistemlerinin geniş alanlarda arazi kullanımı ve arazi örtüsü değişimin belirlenmesinde, doğru ve hızlı veri üretilmesinde önemli rollere sahip olduğunu göstermiştir.
Türkistan’ın en önemli havzalarından biri olan Fergana’nın iklim şartları ve coğrafi konumu bölgeyi tarih boyunca ön plana çıkarmıştır. Bölge, sadece yabancı güçlerin değil Türk boylarının da devamlı akınlar düzenlediği bir yer olmuştur. Fergana’da 1709-1876 yılları arasında hüküm süren Hokand Hanlığı, bölgede siyasi bakımdan gücünü uzun süre korumuş aynı zamanda imar faaliyetleriyle de Hokand şehrinin gelişimine katkı sağlamıştır. Kısa sürede büyük bir gelişim gösteren şehir, hanlığın başkenti olmuştur. Hokand’da cami, medrese, türbe, köprü, hamam, kale ve saray gibi farklı yapı tipleri inşa edilmiştir. Hokand şehri döneminin bilim, kültür ve sanat merkezi konumuna ulaşmıştır. Şehirde yer alan yapı grupları içerisinde türbeler, kutsal mekânlar olmaları ve devamlı ziyaret edilmeleri sebebiyle ayrı bir önem taşımaktadır. Hokand’da Hokand Hanlığı’na ait günümüze ulaşabilen eserler içerisinde Dahma-i Şahan ve Madari Han Türbeleri mimari özellikleri bakımından dikkat çekicidir. Dahma-i Şahan Türbesi’nin hanlara, Madari Han Türbesi’nin ise hanlığın kadın temsilcilerine ait olduğu bilinmektedir. Bu çalışmada Hokand Hanlığı’nın mimari özelliklerini yansıtan Dahma-i Şahan ve Madari Han Türbeleri plan, malzeme ve süsleme özellikleri açısından detaylı bir şekilde incelenmiştir.
Bu çalışma, geleneksel kutnu dokumacılığının tekstil tasarımındaki potansiyelini keşfetmeye yönelik bir araştırmayı temsil etmektedir. Kutnu dokumacılığının kökeni, başlangıcı belirsiz olmasına rağmen, yapılan araştırmalar bu geleneğin özellikle Şam, Halep, Harput bölgelerinde yoğun olarak yapıldığını ve Türkiye'de ilk kez Bursa'da üretildiğini göstermektedir. Araştırmanın amacı, kutnu kumaş dokumacılığının teknik, renk, motif ve kompozisyon özelliklerini yaşatmak, geliştirmek ve tanıtmak için tekstil tasarımında esin kaynağı olarak kullanarak güncel boyuta taşınmasını sağlamaktır. Tasarım sürecinde şekil teması için kutnu kumaşlarından ve Gaziantep bölgesinde üretilen sebze kurutma yöntemlerinde görülen çizgi temasından esinlenilmiştir. Kutnu kumaşların günümüzde yoğun olarak dokunduğu Gaziantep bölgesinden içerik temasının seçilmesinin konu ile bütünlük sağlayacağı düşünülmüştür. Bu doğrultuda Gaziantep Zeugma Müzesi Mozaikleri içerik teması olarak seçilmiştir. Araştırma kapsamında belirlenen içerik ve şekil teması doğrultusunda 12 adet 32 çerçeve ile armürlü tezgahta dokunabilecek armür ve tahar planları çıkartılmıştır. 12 adet dokuma kumaş tasarımı yapılmış, dokunmuş kumaş ve ürün giydirme simülasyonları hazırlanmıştır. Oluşturulan kumaş koleksiyonu geleneksel kutnu dokumacılığının çağdaş tasarımlarda sürdürülebilirliğini temsil etmektedir. Renk, motif ve kompozisyon özellikleriyle zenginleştirilen bu koleksiyon, kutnu dokumacılığının değerini korurken, modern tasarım anlayışına uygun hale getirilmiş ve geleneksel kutnu dokumacılığının çağdaş tasarımlarda sürdürülebilirliğine katkı sağlamaktadır.
İnsanlar duygu ve düşüncelerini dışa aktarırken çeşitli iletişim araçları kullanmaktadırlar. Bu araçlardan en çok telefon, televizyon, internet ve sosyal medya uygulamaları tercih edilmektedir. Görsellik üzerine yapılmış bu sanal dünya, çokça anlamlar ve bilgiler topluma kazandırmaktadır. Hızla ilerleyen teknoloji hayatın her alanına etki etmiş bilhassa sinemanın ilerlemesinde etkin rol oynamıştır. Ses, ışık, oyuncular sinemayı belirleyen unsur olsa da görüntüyü kostümler belirlemektedir. Oyuncuların karakterlerine uygun hazırlanan kostümleri senaryo ile bir bütün oluşturmaktadır. Farklı göstergeler içeren kostümler ve kostümleri tamamlayan aksesuarlar ayrı ayrı anlamlar taşımaktadırlar. Bireye özgü özellikler taşırken aynı zamanda toplumu ilgilendiren mesajlar da içermektedirler. Bu çalışmada ‘Cruella’ filmin ana karakteri olan Cruella’nın kostümleri yoluyla iletilmek istenen mesajların, gösterge bilimsel ve kültürel kodların analizleri yapılmıştır. Bu analizler yapılırken Barthes’in anlamlandırma şemasından yararlanılmıştır. Filmin farklı sahnelerinde giydiği beş kostüm ve aksesuarların açıklaması ve görselleri tablo şeklinde hazırlanmıştır. Sinema ve kostüm hakkında literatür taramasından yararlanılmıştır. İncelenen kostümlerin araştırması yapılmış, açıklanmış ve konu dahilinde değerlendirilip, yorumlanmıştır.
Günümüzde toplumun değişmesi ve tüketimin artmasıyla beraber insanlar daha konforlu ve estetik bir yaşam sürdürme yolunda ilerlemişlerdir. Modanın üst seviyelere çıkmasıyla beraber toplumda, farklı malzemeler ve deneysel kumaşlar üreterek yeni ürün tasarımı denemeleri yapılmıştır. Deneysel tasarım ile beraber modaya yeni yaklaşımlar ve yorumlar gelmiştir. Tasarım, gözlem yapılarak, görsel algılama, hissetme, düşünme, eleştiri, değerlendirme ve yaratım kabiliyeti gibi birçok duygu ve düşüncenin bir araya gelmesiyle oluşan, mekan ve nesnelerin bütünlük ilişkisini görsel olarak bir forma getiren bir yaratım sürecidir. Moda ise tasarım bilimini kapsayan sanat ve teknolojiyi bir arada kullanan giyim sektörünün ilerleme ve gelişimine katkı sunan önemli bir birimdir. Bu çalışma doğal afet sonrası kişide bırakılan etkisi üzerine deneysel bir çalışma yapılmıştır. 6 Şubat 2023’te yaşanan ve 10 ili etkileyen depremden sonra harabe olan binaların etkisi üzerine bir giysi tasarımı oluşturulmuştur. Bu yaşanan yıkımın insan psikolojindeki etkisi araştırılmış ve kalp ağrısı ile omuzdaki yükleri temsil eden bir doku oluşturulmuştur. Oluşturulan tasarım “Viran” temasıyla yorumlanmış ve alçılı sargı bezi, keten dokulu kumaş, elyaf ve boncuklar kullanılmıştır. Bu malzemelerle deneysel bir ürün ve hikayesi oluşturulmuştur. Hazırlanan tasarımın değerlendirme aşaması ve kullanılan malzemelerin konuya uygunluğu yorumlanmıştır. Son olarak ürünün görselleri ve üretim aşamaları anlatılmıştır.
Kalkınma, ekonomik, toplumsal ve kültürel boyutlarıyla çok yönlü bir meseledir. Bu boyutlar toplumsal, ekonomik ve kültürel özelliklidir. Sosyal yapıların insan ve çevrenin ürünü olması gerçeğinden dolayı, Arapgir insanı ve çevresel koşullarını araştırmak istedik.
Arapgir çok sayıda elit insan gücüne sahiptir. Bunlar idari, sanatsal ve siyasal özellikl insanlardır. Arapgir civar beldelere göre bu bakımdan daha güçlü bir yapıya sahiptir.
Bu araştırmada Arapgir Belediyesi’nin geliştirmiş olduğu “Kırsal Kalkınma Modeli”nin girişimcilik kültürü ekseninde analizi yapılmıştır. Bu kalkınma modeli Arapgire ilerleme fırsatı suncağı için Arapgir açısından anahtar role sahiptir. Bu proje civar beldeleri kalkınma konusunda birleştirmeyi amaçlamaktadır.
Bu bağlamda çalışma tarama modeli ile yapılmıştır. Sosyolojik analiz yöntem olarak benimsenmiştir. Materyal olarak kitaplar, makaleler ve çeşitli web tabanlı bilgiler kullanılmıştır. İlave olarak önemli şahsiyetlerle görüşmeler yapılmıştır ve notlar alınmıştır. Bunlar çalışma için çok anlamlı hususlardır.
Öncelikle kavramsal çerçeve analiz edilmiştir. İkinci olarak Arapgir kentinin özellikleri anlatılmıştır. Son olarak ise Arapgir Kırsal Kalkınma Modeli açıklanmıştır.
Kültürel değerlerin yansıması biçiminde görülen el sanatları asırlar boyu toplumların yaşam tarzlarında ve sanat anlayışlarında önemli roller oluşturmuştur. Türk kültüründe ve geleneğinde önemli bir yer teşkil eden bitkisel boyamacılık ve dokuma sanatı oldukça zengin bir miras içermektedir. Bitkisel boyama doğadan elde edilen çeşitli bitkilerin boyarmaddelerini kullanarak gerçekleştirilen boyamacılık işlemidir. Doğal boyamacılık geçmiş dönemlerden günümüze kadar geleneksel biçimde kullanılmış olan metotların ve reçetelerin uygulanması işlemidir. Bitki çeşitliliğinde dünyanın en zengin bölgelerinden biri olarak görülen Anadolu’nun birçok bölgesinde yüzyıllarca doğal boyarmadde üretilmiş ve özellikle tekstil alanında kullanılmıştır. Geleneksel Türk el sanatları içerisinde bulunan dokumacılık kültürünün de bir parçası olan bu boyarmaddelerin özellikle tarihi tekstillerde resterasyon ve konservasyon uygulamaları açısından önemi büyüktür. İlgili çalışmalarda 16. ve 19. yüzyıl Türk dokuma sanatındaki analizleri yapılmış eserlerin sarı renk veren boyarmaddelerin uygulamaları tespit edilmiştir. Özellikle son yıllarda doğaya dönüşle birlikte bitkisel doğal boyarmaddeler ve doğal boyamacılık ön plana çıkmıştır. Bu çerçevede çeşitli sarı renk veren bitkisel boyarmaddeler kullanılarak geleneksel yöntem ve reçetelerle boyama uygulamaları hedeflenmiştir. Bu çalışmada Cehri (Rhamnus Petiolaris), Karamuk Kökü (Berberis Vulgaris), Andız/Bit Otu (İnula Viscosa L. Aition), Papatya (Anthemis Chia), Muhabbet Çiçeği (Reseda luteola L.), Boyacı Sumağı (Cotinus coggygria Scop) kullanılarak %100 yün iplerine uygulamalar yapılmıştır. Bitkisel boyarmaddelerden doğal boyama işlemleri ve süreçleri sunulmuştur.
Özet
Bu çalışmada, Kemane icrasının kendine özgü yapı farklılığından kaynaklanan ve bu farklılığa özgü geliştirilen yeni bir öğrenme modeli tanıtılmaktadır. Kemane eğitimini, temel eğitim,notasal icra eğitimi ve tavırsal icra eğitimi olarak üç basamaklı yapıya ayırarak ilk bölümünün anlatıldığı bu çalışma, özellikle usta –çırak geleneksel öğretinin hakim olduğu Türk halk müziği alanında, bu öğrenme modelinin, kazanımları kaybetmeden yeni modellerin yaratılması, geliştirilmesi ve süreç basamaklarıyla tasnifi izah edilmektedir. Eğitimin temel basamağında sadece Kemane’ye özgü 80 civarında etüd ve egzersizler yazılarak kullanılan eğitim modeli anlatılmaktadır. Bu özel etüd ve egzersizler, Yatay Öğrenme Modelini oluşturarak daha kolay ve kalıcı öğrenmeyi hedeflemektedir. Bu öğrenme modeli, Kemane’nin, diğer tüm yaylı çalgıların aksine, sol elin çalgıyı döndürmesi ve yayın sadece itiş çekiş şeklinde kullanılarak icra ediliş farkından kaynaklanmaktadır. Kemane’nin bu farklı icra durumu, sol el ve sol bilekten yapılan çevirme becerisinin, çalgının hakimiyeti için geliştirilmesini zorunlu kılmaktadır.
Yatay Öğrenme Modeli, eğitimin ilk basamağı için tasarlanmış temel öğretim yöntemi olup, kolay, kalıcı ve etkili öğrenmeyi sağlayan yapısının uygulamalardan elde edilen olumlu sonuçlarını öğrenme çıktılarında değerlendirilmesi olarak tanımlanmıştır. Çalgının Tutuş basamağından itibaren eş zamanlı Tutuş/Çevrim/Baskılar becerisini geliştirmeyi öncelikleyen Yatay Öğrenme Modelinde, açık tel etüd/ egzersizleri ile başlayan öğrenme süreci, tamamı tartım kalıpları notaları ile dört tel üzerinde yaklaşık 17 adet ezgiden oluşmaktadır. Bu ezgiler çevirme becerisini artırıcı özellik taşımaktadır. Devam eden etüd ve egzersizler dört tel üzerinde sadece birinci parmak için yazılan 20 ezgi, dört tel üzerinde ikinci parmak için , dört tel üzerinde üçüncü parmak için ve dört tel üzerinde dördüncü parmak için yazılan ve toplamda 80 civarı etüd ve egzersiz ezgileri ile, Tutuş-Çevrim ve Baskı temel eğitiminde, çalgının çevrim ve yay kullanım hakimiyetinin geliştirilmesi sağlanmaktadır.
Cumhuriyet Dönemi’nde müzik politikaları gereği yapılan derleme çalışmalarında türküler Batı müziği ses sistemi dikkate alınarak notaya alınmıştır. Çok farklı icra pratikleri ve ses sistemleri olan bu iki müzik türü düşünüldüğünde yapılan uygulamanın bilimsel yaklaşımdan uzak olduğu görülmektedir. Kendi dinamikleri gereğince notaya alınmamış Türk halk müziği eserlerinin günümüzde de aynı materyaller üzerinden seslendirmesi yapılmakta ve eğitimi verilmektedir. Bu durum türkülere zenginlik katarak onları karakterize eden yerel unsurların icraya yansımasını engellemekte ve standart, tekdüze icralar meydana getirmektedir. Bu hususta Türk halk müziğinde ekol olarak kabul edilmiş usta isimlerin seslendirmeleri dikkate alınarak notaların yazılması, eğitim ve icraların bu notalar üzerinden gerçekleştirilmesi bir çözüm olarak düşünülmektedir. Bu çözüm önerisinin bir örneği olarak nitelendirilebilecek olan bu çalışmada “Aydın İçinde Kapalı Çarşı” adlı türkünün Hale Gür tarafından icrası analiz edilmiştir. Analizler ışığında Gür’ün söz konusu türküde basamak süslemesi, Mordan, Tril ve Grup notalarını kullandığı tespit edilmiştir. Vokal icranın dikkate alınarak notasyonun oluşturulması, Gür’ün örneklem türkü üzerinden icra özelliklerinin tespit edilmesi, ses alanındaki çalışmaların sınırlı oluşu ve benzer çalışmalara örnek teşkil etmesi gibi durumlar açısından bu çalışmanın önemli olduğu düşünülmektedir. Çalışmada farklı yöreleri temsil noktasında ekol haline gelmiş diğer ustaların vokal icraları dikkate alınarak notasyonların yeniden oluşturulması, eğitim ve seslendirme çalışmalarının oluşturulacak yeni notalar üzerinden yapılması önerilmektedir.
Bu çalışmayla Orhan Gencebay eserlerinin müziksel ve edebi açıdan analiz edilmesi amaçlanmıştır. Araştırmanın ilk aşamasında kitap, makale, tez, albümdeki eserlerin kayıtları ve notalardan oluşan kaynaklar taranmış, daha sonra ise Orhan Gencebay ile görüşme sağlanmış, 1975 yılında yayımlanan “Batsın Bu Dünya” albümünde yer alan on eserin müziksel ve edebi açıdan içerikleri hakkında bilgi alınmıştır. Eserler dijital ortamda dinlenerek notaya alınmış olup, müziksel analiz altında makamları, usûlleri incelenmiş, edebi açıdan sözlerin şiirsel tahlilleri yapılmış, kullanılan sanatsal ifadeler belirtilmiş ve lirik tarz ile ilişkilendirilmiştir. Çalışmanın örneklemini oluşturan “Batsın Bu Dünya” albümünde yer alan eserlerin tamamının beste ve güftesi Orhan Gencebay’a aittir.
Küçük yaşlarda Batı Müziği, Türk Halk Müziği ve Türk Sanat Müziği eğitimi alan Orhan Gencebay’ın bu müzik tarzlarını kendi bestelerinde harmanladığı görülmektedir. Bestecilik yönü ve özellikle bağlamanın üç telini aktif olarak çeşitli pozisyonlarda kullanması, bunun yanı sıra eserlerinde halkın duygularına tercüman olması, 60’lı yıllar itibari ile sanatçının popüler olmasında etkili olmuştur. “Batsın Bu Dünya” albümünde yer alan on eser üzerinde yapılan müziksel ve edebi analizler sonucunda; eserlerinde makamsal olarak nihavent, muhayyer, muhayyer kürdi, rast, buselik, kürdi, uşşak makamlarında olduğu, usûl yapısı olarak ise düyek, nim softan ve sofyan usûllerinin kullanıldığı tespit edilmiştir. Güftelerinde tecahül-i Arif, nidâ, tekrir, tezat, istifham, teşbih, teşhis, telmih, istiare sanatlarının kullanıldığı, şiirlerinin dörtlük birim ve bent şeklinde yazıldığı, güftelerinde kafiye olarak; tam kafiye, zengin kafiye, uyak olarak; tam uyak, zengin uyak, rediflerin ek halinde ve kelime halinde kullanıldığı ve deyimlere yer verildiği tespit edilmiştir.
Orhan Gencebay, Batsın Bu Dünya, Müzik, Edebî, Analiz
Bu araştırmanın amacı, Türkiye’de ses eğitimi alanında yazılan tezleri belirlenen kriterlerde incelemek ve bu alanda çalışma yapacak araştırmacılara veri ve kaynak oluşturmaktır. YÖK Tez Merkezi veri tabanında “Ses Eğitimi” anahtar kelimesiyle yapılan arama sonucunda 1987-2023 yılları arasında yapılan yüksek lisans, doktora ve sanatta yeterlik tezlerinden toplam 295 teze ulaşılmıştır. Bu çalışmanın evrenini ulaşılabilen 295 tez oluştururken örneklemini ise 2019 ve 2023 yılları arasında ses eğitimi alanında yapılmış 95 lisansüstü tez oluşturmaktadır. Araştırmada tezler türlerine, yayınlandığı üniversitelere ve enstitülere, yapıldığı yıllara ve konularına göre ayrı ayrı incelenmiş ve 5 ayrı tabloda gösterilmiştir. Bu araştırma durum tespitine yönelik yapılan nitel bir çalışmadır. Araştırmada veriler doküman analizi tekniği kullanılarak değerlendirilmiştir. Verilere yönelik sonuçlar frekans ve yüzde olarak hesaplandıktan sonra tablo haline getirilerek yorumlanmıştır.
Özet
Barak havaları veya türküleri çalınışları ve söyleyişleri bakımından gerek Gaziantep müzik kültürü ve gerekse genel anlamda Türk halk müziği repertuvarı içerisinde oldukça önemli bir yere sahiptir. Daha çok uzun hava formunda icra edilen bu türküler; Barak aşiretinin iskân edilmiş olduğu ve eskiden “Barak Eli” veya “Barak Ovası” denilen, Gaziantep’in Nizip, Oğuzeli, Karkamış, ilçelerinden başlayarak; Kilis, Kahramanmaraş ve Adana’ya kadar olan bölgede yaygın olarak bilinmektedir. Bölgede “Yüksek Hava” da denilen uzun havalar, oldukça tiz seslerden başlayarak pes seslere doğru bir seyir izlemekte, kelimeler peş peşe süratli okunarak ağlamaklı, isyankâr ve sitem dolu bir üslûpla söylenmektedir. Bu icralarda görülen oldukça tiz seslerden başlayarak pes seslere doğru koma denilen küçük seslerle kaydırılarak ve çığlık koparırcasına feryad eder gibi söyleme biçimi; Orta Anadolu’daki bozlak havalarının icrasında da görülmektedir. Fakat Barak aşiretinin ve Orta Anadolu’daki Türkmenlerin tarihi veya Anadolu’ya gelişleri incelendiğinde; bu bölgelerdeki abdal aşiretlerinin hem akraba oluşları hem de aynı sorunları yaşamaları da göz önüne alındığında melodi ve icra biçimindeki bu benzerliklerin tesadüf olmadığı görülmektedir. Gaziantep Barak bölgesi icra biçiminin bilinen en iyi temsilcilerinden birisi Gaziantep’in Oğuzeli ilçesinde doğmuş olan Şerif Akbağ’dır. Bu nedenle Gaziantep Barak müziği çalışmalarımızın merkezine, Şerif Akbağ’ın icra ve üslûp özellikleri konulmuştur. Oldukça tiz ve zaman zaman bir oktavı aşan ses genişliği olan Şerif Akbağ’ın bu güçlü icrası bize Orta Anadolu yöresinin en önemli bozlak ustası Muharrem Ertaş’ı hatırlatmaktadır. Çığlık koparır gibi tiz bir sesten başlayarak oldukça başarılı gırtlak nağmeleri ile pes seslere doğru inmesi, özellikle iskân havalarındaki isyanı icrası ile anlatması, tavrı ve söyleyiş biçimi ile bu benzetmeyi haklı kılmaktadır. Şerif Akbağ Gaziantep Barak üslûbunun, Muharrem Ertaş ise Bozlak havalarının en önemli icracıları olması nedeni ile çalışmamızın merkezine konulmuştur.
Tek başına bir varlığı veya nesneyi göstermeyen sıfatlar, nesnelere/varlıklara bağlıdır. Bu sebeple sıfatın bir başka isimden önce gelerek onu nitelemesi veya belirtmesi şarttır. Bir fiilden, fiilimsiden, sıfattan veya zarftan önce gelerek onların anlamlarını çeşitli bakımlardan sınırlayan/belirten isimler ise zarf işlevini kazanırlar. Türk dil bilgisinde isimden isim yapma ekleri arasında sıralanan, işlek bir kullanımı olan ve çoğunlukla olumlu sıfatlar yaptığı bilgisi verilen +lI / +lU eki ve bunun olumsuzu +sIz / +sUz ekinin zarf yapma işlevinden pek bahsedilmemektedir. Bu çalışmada bahsi geçen eklerin bütün işlevleri Türkçe dil bilgisi ve dil çalışmalarından detaylandırılarak farklı anlamlar veya nitelikler taşıyan kelimeler oluşturmada nasıl kullanıldıklarına dair örnekler sunulmuştur. Bu eklerin özellikle pek işlenmeyen zarf yapma işlevi üzerinde durularak yeteri kadar örnek verilmiş ve bunlarla türetilen zarflardan Türk atasözlerinde geçenler tespit edilmiştir. +lI / +lU eki o özelliği taşıma, bir yere ait olma, bir arada olma anlamlarını katan sıfatlar; yer adları, ikileme sıfatları, kalıplaşmış kelimeler, durum zarfları türetir. Ayrıca Arapça, Farsça kelimelerin Türkçeleştirilmesinde yararlanılan bir yapım eki olmuştur. +sIz / +sUz eki ise olumsuz sıfatlar, durum zarfları, sıfat/zarf işlevinde ikilemeler türetmekten başka kalıplaşmış sıfatlar/zarflar oluşturma, yabancı kelimeleri Türkçeleştirme ve terimler türetme işlevlerinde de kullanılmıştır.