Cilt: 12 - Sayı: 2

ZEITSCHRIFT FÜR DIE WELT DER TÜRKEN

Ağustos 2020

Cilt: 12 - Sayı: 2


Sayı Dosyaları:

Makaleler

1939 – 1999 yılları arasında yaşamış olan Refik Zekâ Handan, kısa sayılabilecek hayatında ellinin üzerinde eser kaleme almış, son derece üretken bir şair ve akademisyendir. Eserlerinde Türk dünyasının meseleleri üzerinde büyük bir hassasiyetle duran Refik Zekâ özellikle Azerbaycan – Türkiye ilişkilerine büyük önem vermekte, bu devletlerin kardeşliğine özel olarak vurgu yapmakta idi. Çeşitli sebeplerle Türkiye’ye seyahatlerde bulunan Handan’ın şiirinde Türkiye sevgisi öne çıkmaktadır. Atatürk, Türkiye, İstanbul, İzmir, Türk dili ve Türklük bilinci gibi konular üzerine büyük bir muhabbetle şiirler kaleme almış olan şair ile ilgili Türkiye Türkolojisinde yapılmış çalışma yok denecek seviyededir. Refik Zekâ’nın hayatı, eserleri, edebî kişiliği, şiirleri, düşünce hayatı, sanatı, üslubu gibi farklı konular müstakil olarak çalışılmaya elverişli konulardır. Bu çalışmada Refik Zekâ Handan’ın şiir kitapları arasından Türklük ve Türkiye ile ilgili konularda yazdığı şiirlerden bir seçki yapılacak ve bu şiirlerin üzerinde değerlendirmelerde bulunulacaktır. Şairin üslubunu yansıtması bakımından söz konusu meseleler üzerine yazdığı şiirlerinin kelime kadrosu tanıtılacak ve kendi içinde bir sınıflandırmaya tabi tutulacaktır.

Makale Azerbaycan’da Türkolojinin teşekkül ve oluşum tarihinden bahseder. Burada XVII. yüzyıldan başlayarak ülkede yazılan ilk lugat ve gramer kitapları, Rusya’da şarkiyat ilminin kurucusu Mirza Kazım Bey’in faaliyeti, 1926’da Bakü’de düzenlenen I. Türkoloji Kurultayı, bazı bilimsel kurum ve kuruluşlar, Bakü Devlet Üniversitesi, Azerbaycan’ı Tetkik ve Tetebbu Cemiyeti, Azerbaycan Bilimler Akademisi’ne bağlı Dilcilik Enstitüsü, ekol kurmuş ünlü Türkologlar ve eski Türk yazıtlarının tetkiki konuları araştırılmıştır.

In Turkology, negativity is generally accepted as a category belonging to verbs and only the suffix -ma / -me is mentioned as a negative marker. However, there are also lexical markers of negativity in Turkic languages, including negative pronouns and prepositions. In the Turkic languages of Oghuz group, negative pronouns are given under several names: inkar zamirleri (Azerbaijani), olumsuzluk zamirleri (Turkish), yokluk çalışmaları (Turkmen), inkarlık aderliyi (Gagauz). In the Turkic languages of Oghuz group, the following are included to the negative pronouns: heç kes, heç kim, heç biri, heç ne, heç hara, heç hansı (Azerbaijani), hiç kim, hiç haçan, hiç haysı (Turkmen), hiç biri/hiç birisi, hiçbişey (Gagauz), kimsecik/kimseycik (Turkish, Gagauz), bişeycik (Gagauz). In Turkmen, pronouns such as xiç zat, xiç zat, xiç xili ‘in no way’ and xiç kes are also used. Since the meanings and ways of formation of these words are close to negative pronouns, these words will be explored here as negative pronouns.

Research of archaic lexis of the creation by M. Zarir "Siyarun-Nabi'' being a written monument of 14 century as an evidence of wealth of our language is of great importance.Turning to monuments created in the native language we can see the borrowed from various Turkic languages the words in our medieval art language is far from minority. Every word or expression from the moment of its occurrence in the language performs a definite mission and over a certain period of time having performed its function giving the way to others,''turns to stone'' in the national memory of people, in written monuments that are a mouthpiece of the spiritual world. Thus,the use of a certain token in written monuments, its use in modern dialects testifies to the historical affiliation of this word to the Azerbaijani language. From this point of view the study of archaic vocabulary is very important for studying the laws of language development,identification of a number of formation processes.It's known that the word expansion is one of the pronounced semantic events in the history of the development of each language.The expansion meaning of the word related to a particular historical epoch, socio-political system of society of a native speaker, his outlook and culture. From this point of view since ancient Turkic written monuments to the present, the shades of meaning of words appeared at historical stages have enriched vocabulary. Turning to modern Turkic languages we become witnesses of the noted.

In this article the future tense properties of Uyghur Language are analyzed with specific examples in order to implement a prospective machine translation system that translates Uyghur into Turkish. Even thought, these languages belong to the same Ural-Altaic language family and have almost the same syntax structure, however there are some differences that cannot be ignored. Future tense is the most complex grammatical structure in Uyghur Language and it is compared to similar structures in Turkish with all of its aspects. Some rules have been defined in order to translated Uyghur future tense into Turkish correctly.

II. Dünya Savaşı’nın milyonlarca insan üzerindeki yıkıcı sonuçları Türk dünyasında da etkisini göstermiştir. Savaş döneminde iki yılı aşkın bir süre Alman işgali altında kalan Kırım Türklüğü Sovyet ordusunun üstünlüğü sağlamasıyla yeni bir trajediyle karşı karşıya kalmıştır. Stalin yönetimi 18 Mayıs 1944 tarihinde etnik kökene dayalı kitlesel işbirliği gerekçesiyle Kırım Türklerini anayurdundan koparan bir operasyon gerçekleştirmiştir. Sürgün adı altında bir insanlık suçu olan bu soykırımın altında yatan gerekçenin haksızlığının en büyük kanıtı savaşın ilk günlerinden itibaren Sovyet ordusu içinde hizmet etmiş Kırımlı Türk askerlerinin varlığıdır. Yakın zamanda Rus askeri arşivlerinde gizliliği kaldırılmış veriler sayesinde Kırımlı Türk askerlerinin sayısı, başarılarından dolayı haklarında düzenlenmiş belgeler, ödül listeleri gibi veriler savaşa katılımı nicelik boyutuyla göstermesi bakımından detaylar içermektedir. Çalışmamızın amacı sürgünü yaşamış bir milletin mensubu olarak savaş döneminde Sovyet ordusunda görev yapmış Kırım Türklerinden biri olan Ahmethan (Amethan) Sultan’ı tanıtmaktır. Sovyet Hava Kuvvetleri’nde birçok hava savaşına katılmış ve göstermiş olduğu başarılarıyla Sovyet ordusunun en iyileri arasında bir savaş pilotu olarak yerini almıştır. Nitekim dönemin üst düzey mükâfatı kabul edilen Sovyetler Birliği Kahramanı unvanı ile iki kez takdir edilmiştir. Dolayısıyla Kırım Türklerinin sürgün edilmesi hakkında ortaya konan suni gerekçe Ahmethan Sultan’ın şahsında tarihi gerçeklerle tutarsızlık arz eden bir olguyu temsil etmektedir. Anahtar Kelimeler: Amethan Sultan, Ahmethan Sultan, Kırım Tatar, Sürgün, Sovyetler Birliği, Türk Dünyası.

Fatih Sultan Mehmed was an Ottoman Sultan who ruled from 1444 to 1446, and then later from 1451 to 1481. At the age of 21, he conquered Constantinople (Istanbul) and brought an end to the Byzantine Empire. He had three sons. The first son was Bayezid II. The second was Mustafa and the third was Cem. There are some conflicting data regarding deaths of Fatih Sultan Mehmed and his sons. According to foreign historians, there is substantial evidence that Mehmed was poisoned. On the other hand, some historians have suggested that he died of complications caused by gout and diabetes mellitus. The cause of death of Fatih Sultan Mehmed is an issue that is still being discussed today. Moreover, it is known that Sultan’s sons, Sehzade Mustafa, Cem Sultan and Bayezid II also showed symptoms of possible poisoning before their deaths. The aim of this study is to reevaluate the deaths of Fatih Sultan Mehmed and his sons in the light of poisons used in the fifteenth century. In conclusion, toxicologic findings described in historical texts indicate that Fatih Sultan Mehmed was poisoned with opium, and his sons, Sehzade Mustafa with belladonna and mandragora, Cem Sultan with aconitine, Bayezid II with arsenic.

Bu çalışma Türkçe eğitiminde değerler eğitimi bağlamında yapılan lisansüstü tezlerin incelenmesini amaçlayan betimleyici nitel bir araştırmadır. Araştırma kapsamında 2020 yılına kadar Türkçe eğitiminde değerler eğitimi bağlamında yapılan ve Yüksek Öğretim Kurumu Ulusal Tez Merkezi’nde 31.12.2019 tarihine kadar dijital olarak yayımlanan yüksek lisans ve doktora tezleri incelenmiştir. Verilerin analizi lisansüstü tezlerde; “tür, yıl, üniversite, yöntem, veri analizi, araştırma nesnesi, metin/medya türü, değer tasnifi ve en sık kullanılan değerler” başlıklarının belirlenmesine yönelik bir form aracılığıyla gerçekleştirilmiştir. Analiz sonucunda ortaya çıkan bulgulara göre 103 yüksek lisans, 7 doktora olmak üzere toplam 110 lisansüstü tez mevcuttur. Türkçe eğitimi alanında yapılan bu tezlerin 33 farklı üniversitede yapıldığı görülmektedir. Değerler eğitimi tezlerinde kullanılan araştırma yöntemleri incelendiğinde ise nitel araştırmaların öne çıktığı, bununla beraber betimsel tarama ve doküman incelemesi desenlerinin kullanım sıklığının oldukça fazla olduğu tespit edilmiştir. En çok kullanılan araştırma malzemelerinin ders kitabı, edebi eserler gibi dokümanlar olduğu görülmüş ve bu dokümanlarda en çok hikâye, şiir, roman gibi metin türlerinin ele alındığı bulgulanmıştır. Lisansüstü tezlerde kullanılan değer tasnifleri incelendiğinde; araştırmacılar tarafından oluşturulan tasniflerin, MEB kaynaklı tasniflerin ve bireysel tasniflerin kullanıldığı ortaya çıkmıştır. Tezlerde öne çıkarılan değerlere bakıldığında ise kök değerlerle benzerlik görülmüş, sırasıyla sevgi, yardımseverlik, saygı, sorumluluk, çalışkanlık, dürüstlük, dostluk, duyarlılık, adalet ve vatanseverlik değerlerinin ön plana çıktığı tespit edilmiştir.

Kişinin bedenine ait duygu ve düşünceler, beden imajı hakkında bir fikir vermektedir. Özellikle ergenlik döneminde gerçekleşen fizyolojik değişimler, beden imajını daha çok etkilemektedir. Olumlu beden imajı kişide özsaygıyı artırırken beden imajından memnuniyetsizlik, güvensizlik yaratmaktadır. Bu araştırmanın amacı lise öğrencilerinin beden memnuniyeti düzeylerini bazı fiziksel değişkenler açısında incelemektir. Çalışmada nicel araştırma desenlerinden betimsel tarama modeli kullanılmıştır. Bu kapsamda Sivas’ta farklı liselerde öğrenim gören 514 öğrenciye “Kişisel Bilgi Formu” ve “Bedeni Beğenme Ölçeği” uygulanmıştır. Katılımcıların 263 kız, 251 erkektir. Yaş ortalamaları 16.04, standart sapma.99 bulunmuştur. Veriler, SPSS 17.00 paket programı kullanılarak çözümlenmiştir. Beden memnuniyeti açısından bakıldığında çalışmanın en önemli bulgusunun, cinsiyete göre bir farklılaşmanın olduğu söylenebilir; kızların beden memnuniyeti düzeyleri erkeklerin beden memnuniyeti düzeylerinden daha düşüktür. Yaş, boy ve ten rengi acısından anlamlı bir farklılık göze çarpmazken kendini kilolu görenlerin bedenleriyle daha az barışık oldukları tespit edilmiştir. Bununla birlikte lise öğrencilerinin beden memnuniyet algısının fazla düşük çıkmaması, benlik saygısı açısından olumlu bir durum olarak rapor edilebilir.

İnsanların yaratma arzusu sonucu ortaya çıkan çizgi filmlerin tarihi çok eskilere dayandırılır. Mağara duvarına çizilen görsellerle devam eden yaratma tutkusu, Yunan ve Romalı heykeltıraşların eserlerine de yansır. Çizgi film, Mısır’da yaşayan Yunanlı Filozof Ptoleym’in bir mum sayesinde görüntünün göz retinasında kısa bir süreliğine izinin kaldığını keşfetmesi ile farklı bir noktaya ulaşır. Günümüzde bilgisayar ortamında hazırlanan ve büyük küçük herkesin ilgisini çeken çizgi filmler eğlendirici ve eğitici bir tür olmakla birlikte, reklam sektöründen eğitim-öğretime kadar pek çok alanda kullanılmaktadır. Günümüzde devlet kurumları ve özel sektör tarafından çok farklı ve çeşitli çizgi filmler üretilmektedir. Bu çalışmada ilköğretim öğrencilerinin çizgi film izleme durumlarının araştırılması amaçlanmış olup çalışmada tarama modelinden yararlanılmıştır. Toplam 697 ilköğretim öğrencisinin katıldığı araştırmada; katılımcıların çoğunluğunun iki saat ya da daha kısa bir süre televizyon izlediği, yarış ve savaş temalı çizgi filmlerin öğrenciler tarafından daha çok izlendiği vb. gibi sonuçlara ulaşılmıştır.

Abstract Forming one of the most important branches of our culture and traditional arts, embroidery was born by making sewing in a decorative way and it is likely to say that it is as early as humanity. Embroidered clothing on the sculptures excavated and the narration that the daughter of Noah in Hebrew history wears an embroidered belt shows that this branch of art goes back to earlier times. Hand embroidery, which are the products of intelligence, skill and subtle wit, reached the current time by preserving its value. Out of a great many embroidery techniques reaching large public masses, a technique called “German Embroidery” was encountered in the researches carried out in the city of Kahramanmaraş and its towns in the years 2013-2014. According to the information taken from the source people in the research carried out in the city of Kahramanmaraş, German Embroidery dating back to earlier times is not produced today however, it is likely to find pillows, clothes and dresses embroidered with German Embroidery at the houses. In the current paper, embroidery samples were determined in order to unveil this technique that was embroidered on any kind of cloth with a plain surface and it was aimed to make the embroidery alive and to promote it by analysing the way of embroidering. Keywords: Embroidery, Ornament, Technique, Traditional

Environmental damages induced by industrialization, population growth, globalization and technological developments gave rise to the concept of “sustainability” as a consequence of worldwide reactions. The fashion and textile industries, which have been significantly influenced by global environmental damages and thus facing the hazard of scarcity of exhaustible sources, have also adopted the concept of sustainability and paved the way for conducting various research on production with natural resources. However, limited number of studies has been encountered in the literature about the preservation and utilization of cultural values that have been threatened by globalization, through sustainability. The notion of preservation and revival of cultural values has also been one of the motivations for the present research. In this regard, the study aims to contribute to sustainable fashion, raise awareness among producers and consumers, bring the cultural values into the use of fashion and textile industries and contribute to the literature and to those making research in this field. In this context, research is application-based design research. As a result, the values that have disappeared to ensure sustainability in fashion and textile have been reinterpreted in today's fashion concept.

This paper aims at scrutinizing the cultural heritage left behind by the European Hun State through excavations, findings and examples. The Hun people adopted a partially or largely sedentary lifestyle towards the middle of the 5th century. The most important Hunnic archaeological finding left behind after settling is a burial found in 1831 in Höckricht, Silesia, a historic region in Central Europe currently within the borders of Poland for the most part in what used to be Germany. Findings include gold, silver and bronze works that have reached the present day. Generally, the findings have been classified as items of daily social life, mainly domestic and kitchen utensils. Notable are the findings of Segedin-Nagyszéksos from 1934, which establish a connection between extremely distant locations such as Central Asia, Iran, North Caucasus, and Wolfsheim (Rheinshessen). Findings obtained in this region and the surrounding area reveal the level reached in Turkic art in general and Hunnic art in particular around the 4th and 5th centuries. Items unearthed in this excavation demonstrate Hunnic art as well as the influence and traces of surrounding tribes and states.

It is an art created by shaping the paints sprinkled on water, the density of which is increased with paper decoration art, marbling, tragacanth or similar materials, and resulting in transferring the patterns to the paper. When evaluated in terms of art and fashion, it is possible to combine surrealism art movement with marbling art. Surrealism, which is known for its structure with its abstract and subconscious factors, can be interpreted with the surrealism movement when the marbling art is evaluated psychologically, sociologically and artistically. Marbling art and surrealism trend have similar and common points. In this art, which uses paper as a material, carpet with the same templates as paper has been used for decoration, protection and coating throughout the interior design throughout history. In this study, it was emphasized how art-textile integration meets art, application, research methods. In our study, the marbling of Marbling Art and Surrealism applied on paper and the application of Marbling Art on woven carpets, raw woven carpet samples made of acrylic were used as raw materials. The application was made on 8 carpet samples. Using marbling art, designs were made under the influence of surrealism art movement.

The legality of the Treaty Concerning the Protection of Minorities between Greece and the Principal Allied Powers signed the Treaty at Sèvres, on 10 August 1920 is the key issue for the validity of the Ex-Article 19 of the Greek Nationality Code. Greece had arbitrarily deprived nationality of 60,004 Greek citizens “of different descent” of its minorities, mainly the Turkish minority in Western Thrace by the Ex-Article 19 of the Greek Nationality Code till 1998. The claim of Greece for the legality of Ex-Article 19 is originated from the report of the Secretary-General of the United Nations in 1950 with the title “Study of the Legal Validity of the Undertakings Concerning Minorities” which claimed that not only the Minority Protection Regime of the League of the Nations ceased to exist but as well the Treaty Concerning the Protection of Minorities in Greece signed at Sèvres, on 10 August 1920.

II. Dünya Savaşı sonrası Alman Sosyolojisi’nin önemli simalarından olan Heinrich Popitz, henüz Türk akademisi ve Türk Sosyolojisi tarafından tanınmamaktadır. 1925 Berlin doğumlu olan Heinrich Popitz, erken yaşta ailesini kaybetmiş, Göttingen ve Heidelberg’de tarih, felsefe ve ekonomi eğitimi aldıktan sonra, 1957’de Freiburg’da doçentlik tezini yazmış, burada Privatdozent olarak 1957-58 yılları arasında Einführung in die Soziologie (Sosyolojiye Giriş) dersleri vermiş ve 1959'da Basel Üniversitesi'nde sosyoloji eğitmenliğini devralmıştır. Popitz, Nazizm’i genç yaşlarında bizzat tecrübe etmiş, sosyoloji anlayışını güç ve şiddet sosyoloji üzerine inşa etmiştir. Bu çalışmada, Heinrich Popitz’in giriş niteliğinde biyografik bir tetkiki sonucu kişisel hayatı, ailesi, çalışma hayatı, eserleri, temel sosyolojik görüşü incelenmiş olup, külliyatının ve hakkında yazılan eserlerin tespiti ile toplanan bir bibliyografi ele alınmıştır.

İnsanlar, konuşmayı çözmeyi daha başarmadan önce beden dili ile anlaşmışlar; duygu, düşünce, hayal ve isteklerini bu şekilde farklı insanlarla paylaşmışlardır. Konuşmayı iyi derecede bilen insan için beden dili sözlü mesajın destekleyicisidir. Sözlü mesajın karşı tarafa sağlıklı bir biçimde iletilmesinde önemli bir husus olarak ön plana çıkar. İnsanların sözle ilettiği mesajı destekleyici mahiyette bedenin farklı kısımları ile gerçekleştirilen mesajların tümü beden dili kapsamına girer. Her dilde olduğu gibi Türkçede de pişmanlık duygusunu ifade etmek üzere çeşitli kelimeler kullanılmaktadır. Bu makalede nedâmet, peşîmân, nedem kelimeleri ekseninde pek çok divan taranmış ve pişmanlığın beden dili ile yansıtıldığı şiirler tasnif edilmiştir. Kaynakçada sadece alıntı yapılan divanların gösterilmesi tercih edilmiştir. Tasnif sonucunda elde edilen beden dili ifadeleri başlıklar hâlinde irdelenmiştir. Bu çalışma ile divan şiirinde daha sonra yapılacak beden dili çalışmalarına veri hazırlanmak ve Osmanlı Devleti döneminde pişmanlık ile ilgili beden dili ifadelerinin neler olduğu tespit edilmek istenmiştir.

Geleneksel üretimin ana kaynağı fosil yakıtlar, insan sağlığını tehdit eder hale gelmiştir. Bu bağlamda ortaya çıkan sağlık sorunları beraberinde sağlık harcamalarında artışa yol açmıştır. Sorunun çözümüne yönelik, yeşil büyüme olarak da adlandırılan düşük karbonlu üretim yöntemleri gündeme gelmiştir. Bu bakımdan birtakım ülkeler üretimde düşük karbonlu yakıtların kullanımına önem vermiştir. Yeşil büyümenin artan sağlık sorunlarını azaltabileceği, böylece sağlık harcamalarının azalacağı gerçeğinden hareketle; Türkiye Ekonomisi için "Yeşil Büyüme" ve "Sağlık Harcamaları" arsındaki ilişki test edilmek istenmiştir. Çalışma, 2000-2016 dönemini kapsamaktadır. Johansen Eşbütünleşme ve SPSS Doğrusal Regresyon Tekniği kullanılarak yapılan ampirik analizler sonucu, uzun dönemde yeşil büyüme ve sağlık harcamaları arasında negatif ve anlamlı ilişki bulunmuştur.

Bu çalışmada, sanal sosyal ağların dijital yerlilerin cinsiyet özellikleri bağlamında sosyalleşme ve yalnızlaşma tutumlarında nasıl bir etkiye sahip olduğunu ortaya çıkarmak amaçlanmaktadır. Çalışmaya 2000 sonrası doğumlu lise ve ortaokul öğrencilerinden toplam 500 öğrenci katılmıştır. Bu öğrencilerin %47,9’u kadınlardan oluşurken, %52,1’i erkeklerden oluşmaktadır. Bu çalışmada nicel ve nitel yöntemlerin birlikte kullanıldığı karma araştırma yöntemi uygulanmıştır. Nicel yöntem olarak 500 kişiye anket uygulanırken, nitel yöntem olarak 15 öğrenci ile görüşme yapılmıştır. Ankette sosyo-demografik bilgi formu ve SOYÖ ölçeği kullanılmıştır. Anket toplam 38 sorudan oluşmaktadır. Mülakatta ise anket soruları şık belirtilmeksizin ucu açık bir şekilde sorulmuş ve kayıt cihazı ile kaydedilmiştir. Anket verilerinin analizi SPSS 25 kullanılarak değerlendirilmiş ve yapılan mülakatlar ile elde edilen veriler deşifre edilerek birlikte yorumlanmıştır. Dijital yerlilerin sosyalleşme ve yalnızlaşma tutumlarına dair bulgular incelendiğinde sanal ortamlardaki sosyalleşme düzeyleri ve sanal ortamlardaki yalnızlık düzeylerinin yüksek seviyede, sanal ortamlardaki paylaşımlarının ise düşük seviyede olduğu görülmektedir. Ankette uygulanan SOYÖ ölçeği tüm boyutlarının ortalaması 2,87’dır. Bu bağlamda Dijital Yerlilerin şiddetli olmamakla beraber sanal ortam yalnızlığı yaşadıkları ifade edilebilir. Ayrıca çalışmamızda cinsiyet ile sosyalleşme ve yalnızlaşma ilişkisi araştırılmış ve erkek öğrencilerin çok az bir farkla da olsa kız öğrencilere oranla daha fazla sanal ortam sosyalleşmesi ve yalnızlığı yaşadığı tespit edilmiştir.

Milletlerin kültürlerini doğrudan veya dolaylı olarak içerisinde barındırarak üretilen sanat eserleri, söz konusu toplumun kültürü hakkında bizlere önemli ipuçları sunabilmektedir. Bir toplumun içerisinde kadınlık ve erkekliğe dair toplum tarafından atfedilen rollere ve kalıp yargılara işaret eden toplumsal cinsiyet rolleri ve kalıp yargıları ise, yine o toplumda ortaya çıktığı için o topluma ilişkin kültürel bilgiler barındıran bir diğer unsurdur. Bu bağlamda bu niteliksel çalışma, Barış Manço’nun eserlerinin maddi ve manevi kültür aktarımını toplumsal cinsiyet eşitliği çerçevesinde ortaya koymayı amaçlamaktadır. Sanatçıya ait ölçüt örneklemeyle belirlenen 91 adet şarkı sözü, desen ve araştırma yöntemi olarak belirlenen içerik analizine tabi tutulmuştur. İnceleme kadınsılık ve erkeksilik özellikleri, toplumsal cinsiyet rolleri, toplumsal cinsiyet eşitliğine ilişkin temalar ve cinsiyetçi dil kullanımı ulamları etrafında gerçekleşmiştir. Yapılan inceleme sonucunda Manço’nun eserlerinin kültür aktarımı üzerinden toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin yeniden üretilmesinde ve devam ettirilmesinde etkin bir rol oynamadığı, aksine toplumun her kesimindeki eşitsizliğin yanlışlığının bu sözler aracılığıyla gelecek nesillere aktarıldığı saptanmıştır.

Clothing and fashion has been a part of human history for tens of thousands of years and has undergone changes for numerous reasons due to events occurring worldwide. Among these reasons through the developments in fashion, it is possible to monitor the social effects of the two great wars that took place in the 20th century. Especially the social, economic, cultural, technological and political results of the Second World War has caused a new life order. The reflections and permanent effects of this new order on fashion are seen especially on the change in women’s clothing. In order to fully understand the changes occurring in fashion, it is necessary to understand not only cultural changes, but also those that developed before. When the pre and post war periods are analyzed in terms of fashion history, it is seen that wars have left indelible marks on the designers and some restrictions introduced due to wars have lead to important innovations in fashion. Throughout history, women’s clothings have been encouraged to be adopted with unnatural forms and postures. However, with the effect of the two great wars, the aspect of women and accordingly women’s clothing has changed quite a lot. In this study changes in the global world depending on the First and Second World Wars; the way fashion is affected by the events and the consequences of wars; how these effects are reflected in the prominent female silhouette, cloths and materials used in the fashion of that period and as a result of these reflections, the permanent effects experienced which are still influential on the today’s fashion were investigated.

2020-2-Yayın İlkeleri

2020-2-Yazım Kuralları

2020-2-SUNUŞ

2020-2-Kapak